Bu yapıtın kitabıyla yetinmeyip tiyatral bir gıdaya dönüşümünü izlemek çok doyurucuydu. Bu doyumu izlemek bende bu tadı paylaşma ihtiyacı yarattı. Sebebim tiyatral ya da edebi bir değerlendirmeden ziyade tamamen şema terapi gözlüğüyle gördüklerimi paylaşabilmektir.
Eserde başrolde gördüğüm Raif efendiyi boyun eğici, teslimiyetçi olarak yanına eklenen bağımlılık, kusurluluk gibi şemalarla tanımaktaydık. Gittikçe ailesine ne derece teslimiyetçi olan parçayı ve sahnede kritik cazlandırıcıyı canlı gördükçe çok etkilendim. Raif efendinin yaşadığı hayatın aslında bu cezalandırıcıya teslimiyetle seçilmiş olduğu ve bugüne dek geldiği kitaptaki ya da tiyatrodaki şimdiki zamanda tekrar bir seçim şansı olsa da yine o parçaya teslim olarak, onu dinleyerek devam ettiği görülmektedir. Boyun eğicilerde gördüğümüz cezalandırıcıya bu denli teslimiyetin alsında beni bu kadar şaşırtmaması gerekirdi ama bunun şiddeti sanırım her seferinde şaşırmama yol açıyor olabilir.
Bazen sahnede kokladığımız, duyduğumuz ve hissettiğimiz diğer modları aynı anda görmek sanırım tiyatronun en özel anıydı. İhtiyaçlarının giderildiği parça, incinen parça, teslim olan parça hepsi oradaydı. Bu parçalardan teslimiyetçi ve cezalandırıyla geçen koca bir yaşamın bu yıllar dışında geri kalan özeti sanırım buydu. Asla yardım istemiyor oluşu, yardımı haketmediğine inanışı ama bir yandan yine de haketmediği yere gömülüşünü görmek çok acıydı.
Raif beyi o karanlık kuyudan kurtarmak isteyen anlatıcının isteğini çok iyi anlayabiliyorum. Bu kısım sanırım terapist olarak bizdeki kendini fedaya denk gelmektedir. Fakat bu fırsata izin vermeyen Raif efendi ve anlatıcının bunu bulamayışı öyle anlamlı ki kabul edişi akışın tersine kürek çekmek gibi çok zor olsa da kabul adına atılan koca bir adımdır ve bu adım bir anahtardır.
“Blog yazıları bilgilendirme amaçlıdır. Tıbbi tavsiye veya tedavi yöntemi olarak değerlendirilmemelidir.”